Eskişehir 10. Fotoğraf haftasının 3 Mayıs Cumartesi akşamki konuğu Saygun DURA…

Eskişehir 10. Fotoğraf haftasının 3 Mayıs Cumartesi akşamki konuğu Saygun DURA

Bir çok üniversitede Tanıtım Fotoğrafçılığı ve Yaratıcı Fotoğrafçılık üzerine seminerler veren DURA, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Bölümü , Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotograf Bölümü, Doğuş Üniversitesi Grafik Bölümü’nde ve İstanbul Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi‘nde tanıtım fotoğrafçılığı, studyo ve ışık teknikleri dersleri vermiştir.

Sualtına Işık Tutanlar” sergisi ve kitabının küratörlüğünü yapmıştır. Sualtı Fotografçılığı egitimleri de veren Dura aynı zamanda Padi dalış eğitmenidir.

Ulusal ve uluslararası ödüllerinin yanısıra, İstanbul ve New York’da kişisel sergiler gerçekleştirmiş olup, birçok karma sergiye katılmış, seçici kurullarda bulunmuş ve panellere iştirak etmiştir.

Saygun Dura, 1989-1996 yılları arasında bir reklam ajansında Fotoğrafçı ve Fotoğraf Direktörü olarak çalışmış olup, 1996’dan günümüze, kendi atölyesinde Tanıtım Fotoğrafçısı olarak meslek yaşamına devam etmektedir…

Saygun DURA bizlere 2 gösterisini sunacak…

“Benim Gerçeğim”

“Benim Gerçeğim” isimli çalışmalarını Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Grafik Tasarım Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Dilek Bektaş şu sözlerle anlatmakta ;

“ Nesnelerin dıştan göründüklerinden çok, oldukları hakkında bilgi aktarmak, bilinç altının gizemlerini irdelemek, somut gerçekliğin arkasındaki esas gerçekliği görünür kılmak, sürrealist sanatçıların başlattığı bir hareket olmuştur. Bu sanatçılar, resim düzenlemelerinde nesneleri bağlamlarından kopararak kolaj niteliğinde bir araya getirirken, doğru kabul edegeldiğimiz alışkanlıklarımızı sorgulayan, gerekirse onları değiştirmemiz doğrultusunda bizi kışkırtan ürünler vererek, izleyiciden de katılım beklemekteydiler.
Sürrealizm izleği üzerinden yapıtını oluşturan Saygun Dura, bir yandan bireyin günümüz dünyasındaki konumunu irdelerken, bir yandan da Max Ernest, René Magritte ve Salvador Dali gibi sanatçılara göndermeler yaparak, fotoğraflarına nostaljik bir boyut kazandırıyor.

Saygun Dura, büyülü bir atmosfer ve sesin olmadığı bir dünyayı çağrıştıran su altının başlıca canlısı olan balığı tüm düzenlemelerinde temel metafor olarak kullanıyor. Ait olduğu dünyadan koparılmış bir canlı olarak ve konunun öznesi olarak yer alan balık, fotoğraflarda bir yabancılaştırma unsuru olarak karşımıza çıkıyor. İzleyiciyi irkiltici düşsel bir dünyaya sürükleyen bu görüntüler, bizi sanatçının iç dünyası ve dünyaya bakışı hakkında ip uçları aramaya kışkırtırken, yaşamın pek de yüzleşmeye gönüllü olmadığımız yanlarıyla karşı karşıya bırakarak, kendi varoluşumuz, konumumuz ve ön kabullerimiz konusunda düşünmeye yöneltiyor.
 Nefes alamayan, boğulmakta olan, kendi ortamına yabancılaşmış bireyi temsil eden balık metaforunun yanında, bazı resimlerde de yaşamın temel unsurlarından cinselliği de konu almaktadır. Daha çok kadının cinselliği konu edilmektedir. Daha çok kadının cinsel konumunun ağırlık kazandığı bu düzenlemelerde, masumiyetle şeytani yanının bir arada varolmasının ürkütücü çelişkisi ve çekiciliği, kadının iktidar söylemi ve üstlendiği rol gündeme gelirken, uygar niteliğini kaybetmiş bir dünyanın hırçın ortamında çaresiz kalan ve acı çeken bireye gönderme yapan çalışmalara da rastlıyoruz.
 Saygun Dura’nın, titiz bir duyarlılıkla gerçekleştirdiği bu yapıtları, fotoğrafta sürrealist yaklaşımın Türkiye’deki özgün bir anlatımı olarak, izleyicinin düşünsel katılımıyla tamamlanan etkileşimli bir yapıyı oluşturmaktadır”.

“Ritüel”

Bizlerin hayata günlük olağan bakışlarımızla göremeyeceğimiz dünya manzaraları, kuşbakışı çekilmiş hava fotoğrafları, makro veya mikro düzeyde çekilmiş normal gözle göremeyeceğimiz çok küçük dünyaların fotoğrafları hep şaşırtıcı olmuşlardır. Ancak fotoğrafın şaşırtıcı olması, fotoğraf diliyle sanat değeri taşımasına da yetmiyor elbette. Kompozisyonun, tonların, lekelerin, istiflerin ahenk veya ahenksizlikleri fotoğraf duygusu ile birleşerek duygularımızı harekete geçiriyor, bizi derinden şöylesine bir dürtüyorsa, o zaman fotoğrafçı amacına ulaşıyor demektir.

Fotoğraf, aslında gördüğümüzü değil, fotoğrafçının göstermek istediğini anlatır ki, bu nedenle de fotoğrafçının da bir dili, uslubu vardır.

Saygun Dura’ nın gördüğüm ilk sergisi “ Benim Gerçeğim” – “My Reflected Reality”, fotoğrafçının iç dünyası ve hayallerini büyük bir ustalık ve incelikle bizlere aktarıyordu.

Saygun Dura’ nın bu seferki konusu, çoğumuzun, neredeyse hiçbirimizin görme imkanı bulamayacağı bir dünyayı, denizlerin ve suyun altını bize anlatıyor.

Çalışma bütününe bakıldığında, bu derin dünyanın görmemiş olduğumuz yönleri ve canlıları bizleri şaşırtıyorsa, fotoğrafçı bir “belgesel” olarak konusunu başarmış diyebiliriz. Ancak bu başarı, duygularını bizlere aktarmak isteyen bir fotoğrafçı için yetersiz kalabilirdi.

Saygun Dura’ nın fotoğrafları, işte tam da bu noktada, bir belgesel olmanın üzerine çıkarak, kendi renklerini, kadrajlarını, kendisinin ve sualtının narin duygularını bizlere yine büyük bir ustalıkla ve incelikle aktarıyor.

3 Mayıs Cumartesi 19:00 Özdilek Sanat Merkezi…

EFSAD’ın tüm gösterileri halka açık ve ücretsizdir.

sd_0001

sd_0002

sd_0003

İlginizi Çekebilir

EFSAD Duyuru

Merhaba Fotoğraf Dostları İki yıldan uzun süren pandemi nin ardından EFSAD olarak yeni fotoğraf projelerine …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir