Her fotoğraf görüntüsü, bir “anlam taşıyıcısıdır.” Ya olan bir anlamı, ya da “çekenin anlamdırmasını” iletendir. Bu öylesine net bir gerçektir ki, hangi kültür seviyesinde olursa olsun, “ilk bakışta algılanabilen şeydir.” Ama “ilk bakışta algılanan” anlamlar, DERİN OLMAYAN, “yüzeysel anlamlardır.” Bu özellik, fotoğrafın birilerince “kolay” denilen yanını, herkesle ilişkilenme yalınlığını gösterir. Ama sanılanın aksine, her şey “diyalektik bir gereklilikle, zıttıyla vardır.” Bu gereklilik, fotoğrafın ZOR ÇÖZÜLEN, etkinliği “güçlü” olan, “derin anlam varlığı” niteliğine ilişkin başka bir yanına işaret eder. Ki fotoğrafı, esteteik iletişimde benzersiz kılan bu niteliğidir. Çünkü fotoğraf, asıl olarak, tek bir görüntüde “yoğunlaştırıp paketlediği” bilgi çeşitliliğiyle “derin anlam varlığı gerçekliğidir.”
Günümüzde, salt insana özge bir “soyutlama gerçekliği” olan “sözün, kavramın” önüne: gerçeğin kendisi olmayan, yapay ama “gerçek dışı gerçek” olan, “görsel esaslı imgeler” geçmiştir. İnsan artık, hemen hemen her alanda, “görerek anlayan ve yaşayan varlık” durumuna gelimiştir. Bilme, öğrenme, anlama, anlamlandırma, tek kanallı bir görselliğe dayanmaktadır. (Hangi kültür düzeyinde ve sınıfında olursa olsun, insanın beyin merkezlerine yaptığı kayıtların, bilgi birikiminin %84 den fazlası görsel bilgilerden oluşmaktadır.) İşte fotoğraf insanın bu yanını en çok besleyen, anlam iletisidir.
İnsan gözünün oluşturduğu görüntüye en yakın ve benzer görüntü üretme tekniği fotoğraftır. Gözden farklı olarak, fotoğraf tekniğinin en büyük bir özelliği de; olana, o ana, olaylara, varlığa ait görüntülere, “tekrar tekrar bakılma olanağı” vermesidir. Yani fotoğraf, “tekrar tekrar tüketilebilen anlam varlıklarını” yapayda olsa, nesnel olarak var eden bir ÜRETCİ GÜÇ konumuna gelmiş durumdadır. Oluşup değişen, aşınan, anlara göre farklılaşan, biten, hatta tekrarı olmayan oluşumları, “temsilen de olsa, yapayda olsa” anlam varlığı olarak geleceğe taşımak, “fotoğrafın en büyük müdaheleci” özelliğidir. Fotoğraf olana, bitene, yaşama, bilgiye, bilmeye müdahele sanatıdır. Ayrıca; basit görünen, kolayca kullanılabilir sanılan bu üretici güç; insanın kişiliğini de en çok etkileyen güç durumuna gelmiştir. Tüm engelleyici koşullanmalara, güdülenmelere karşın, fotoğrafla “haşır neşir” olan insana, foroğraf aşırı derecede etki eder. Fotoğrafın süreçleri, insanı değişmeye zorlar. Hem de kişilik öğeleri ve tutumlarına, karşı konulmaz biçimde müdahele eder. İnsan zaman içinde, daha “bireysel, daha “özgür” bir kişiliğe doğru dönüşüme uğrar. Giderek artan “deklanşör sayısı, seçme, vizörden bakıp karar verme” insanın bilmesini, düşünmesini, davranışlarını, görmesini, görüntü farkındalığını, oluşlara ilişkin sezgilerini, güzele, doğruya, yararlıya ilişkin duygularını yüksek bir duyarlılığa ve beceriye dönüşürtürür.
Görüntü üretmek, görüntü üretmede aracı daha etkin kullanmaya çalışmak ve araçla bütünleşmek, görüntüyle özdeşleşmek, empatiye girmek; insanın zihninde, kişiliğinde etkin değişimler yaratır. İnsani müdahalede güçlerinde, değişmede, ilerlemede ve kişilik öğelerinin yeni bir varoluş oluşturmasında, birey olup özgürleşmede, özgünleşmede aşırı etkileşim oluşturur. Böylece, söndürülmüş veya köreltilmiş pek çok zihin kuvveti etkinleşip, zaman içinde kalıcı yeteneklenmelere, otomasyonlara dönüşür. Görüntü üretmek, üretmede bir aracı etkin ve farklı kullanmak, anlam yakalamak veya anlam oluşturmak; insanı değişmeye, gelişmeye zorlayan fotoğrafın “müdahalecilik gücüdür.”
Fotoğraf, sonuçta “yüzey-biçim, IŞIK ve teknik” ilişkisidir. Yüzeylerden “yansıyan ışığın,” özel bir araçla ve teknikle yakalanıp, kaydedilmesi, “gerçeğin kendisi olmayan bir gerçek” olarak fotoğraf görüntüsünü oluşturur. “Işık, yüzey-biçim, varlık, olay, olgu” ile özel bir tekniğin ilişkisinde; insan, giderek “hızlı gören, farklıyı sezen, incelikleri izleyen, rastlantısalı bile yakalayan, değişik olanı avlayan” durumuna gelir.
Görüntü bulmada, sezmede, avlamada, yakalamada insan “bireyselleştikçe, özgürleştikce”; kaçınılmaz olarak “teknik bir görüntü” kaydetmenin çok ötesine, üstüne çıkar. Yada artık teknik; özel, özgür bir ben’i yansıtan bir bireşime dönüşür. Çekenin, görüntü kaydedenin “dünya görüşünü, felsefesini, yorumlama biçemini/tarzını” gösteren fotoğraf, artık “teknik bir işlem” olmaktan çıkar. O, bireysel bir duyarlılıkla yakalanan görüntüyle YAŞAMI ANLAMLANDIRMANIN estetik yolu olur.
Öğrenmede, bilmede, bilinçlenmede, bilgi pekiştirmede, uyanmada-uyandırmada, uyarılmada-uyarmada, aydınlanmada-aydınlatmada fotoğraf: değiştiren, müdahale eden etkin bir güçtür. Seyircinin, izleyicinin geleneksel, egemenliğe uygun görüşlerini, yetkelerini, bağlılıklarını, bağımlılıklarını, önyargılarını değiştirip, yaşamı daha ileri düzeyde kavrayıp, düzenlemeye yöneltmektedir. Fotoğraf, inanmayı “bilmeye çevirir.” Sormayı, sorgulamayı tetikler, körlemesine anlamayı, kalıcı bir biçimde değiştirir. Toplumsal yaşamın pek çok alanına hızlı müdahalenin, en etkin gücüdür. Çünkü o, yoğunlaşmış bir “görsel bilgi yumağıdır.” Anlamayı, anlamlandırmayı değiştirip, ilerletir. Sıradan insanın güzellik duygularını, duyumsamalarını “kalkındırır.”
Kısaca fotoğraf, en başta görüntü kaynağına müdahaledir. O, görüntüyü oluşturan yüzey-biçim kaynağını TIPKISI, TAM KOPYASI değildir. Fotoğraf, teknik olanaklarına göre, her görüntüyü değiştirerek, GERÇEĞE EN YAKIN OLAN ŞEY, ama gerçeğin kendisi olmayan bir faklı şey olarak “değiştirendir.”
Fotoğraf, çekenle çok güçlü etkileşim sağlar. Daha ileri kişilik özellikleri kazandıracak biçimde müdahil olur.
Fotoğraf, alışılmamış anlamları, anlamaları, anlamlandırmaları yönlendirip, değiştirendir.
Fotoğraf, insanlarda, seyircide bilmeyi, inanmayı, yargıları değiştirir. O ESTETİK GÖRÜNTÜ DİLİNİN “en değiştirici, en müdaheleci gücüdür.”
İNSANLAR NEDEN DUYDUKLARINA DEĞİL DE, GÖRDÜKLERİNE İNANIYORLAR?